google-site-verification=lkhU-sDtAZItgn371CNoRrFAtlSed0Op7ejjXG2Su4E
İbrahim Tamer
Köşe Yazarı
İbrahim Tamer
 

Hayvan Olmak İstiyorum!..

Geçen ay kalp krizi geçirdikten sonra, her vakit yaptığımdan daha fazla gezmeye, tatil yapmaya ve dinlenmeye çalışmaya (!) gayret ediyorum imkanlarım nispetinde. Avşa Adası'na rahmetli babamdan kalan arazimizi görmeye, tatil yapmaya ve beğenirsek oraya içinde 7-8 ay kalabileceğim bir ev yapmak için karar vermeye gittim. Adanın sakin bir koyunda olmasına rağmen yerimiz koydaki 25 hanenin sadece 11 tanesinin burada bulunduğunu, çoğunun 70 yaşın üstündeki kişilerden müteşekkil ve sadece 5-6 ailenin denize inip yüzdüğünü müşahide ettim. Fakat, koyumuzda denize giren 50-60 civarında insan vardı ve bunlar Avşa'nın diğer yerleşim yerlerinden geliyorlardı.. bizim koyumuzun güzel kumu ve denizi olduğundan. Çoğu her gün tozu toprağa katarak yavaş gidip evlerimizi toz içine batırmamayı düşünmeden geliyorlar, yiyip içip zıkkımlanıyorlar ve çöplerini, şişelerini güzelim kumsalımıza bırakıp defolup gidiyorlardı. Bir kısmı ise ayılıklarında sınır tanımadan mangal yakmaya kalkışıyordu sert rüzgarlı koyumuzda. İki senedir, belediyenin de katkısıyla (kuru dev otlarımızı biçip temizlemiyor) yangın çıkıyor şirin koyumuzda, evler yanıyor. Bu arada, Avşa Belediyesi'nin harika hizmetlerinde(!) sınır tanımadığını da belirteyim: Mesela, sivrisinekler için ilaçlama yapmıyorlar doğru dürüst. Çünkü oy yok, kalan insan yok koyumuzda nüfusa kayıtlı. Ayrıca, Avşa merkezdeki tek bedava otoparkımız da toprak. Sürekli esen rüzgarla toz bulutları oluşuyor buradan. 15 gün sonra Avşa'dan sivrisinekler ve kan emen kara sineklerin bedenimde açtığı yaralarla İstanbul'a döndüm. Üç gün önce de Sakarya'nın Kuzuluk kasabasına gittim. Resepsiyona aman oğlum sessiz sakin bir yer olsun dedim. Maalesef verdiği daire arka tarafa baktığı halde ön blokun karşısında gece yarısına kadar bangır bangır müzik çalan canlı müzikçi yerin blokların duvarlarından yankılanan sesi yüzünden kapıyı pencereyi kapatıp yatmak zorunda kaldım. İhlas Kuzuluk Kaplıca Evleri tamamına yakını yaşlı ve hasta insanlardan oluşan, gençlerin ve çocukların pek sevmediği bir yer. Kuzuluk'un içinde yer alan dışardan havası için gelip burada ev yapan insanların da çoğu yaşlı. Lakin, hiç bir belediye başkanı bu gürültücü iş yerine yaptırım uygulamıyor. Bazı oranın yerlisi gençler de arabalarıyla ve motosikletleriyle sürat yapıp, gürültü çıkarıyor. Son senelerde Arapların da rağbet ettiği bu şirin beldeyi huzurla yaşanır hale getirmek çok basit ama, yetkililer umursamıyor. Diğer yandan, gerek Avşa'da gerekse Kuzuluk'ta rahatsız olduğum bir konu da, kültürsüz komşularım. Gece yarısına kadar balkonunda ve çimlerin üstünde oturup yüksek sesle konuşan insanlardan bahsediyorum. Avşa'dakiler açık saçık laikçi tiplerdi, Kuzuluk'takiler ise başı kapalı dindar kisveli insancıklardı. Yani bu işin dindarı, dindar olmayanı yok, her iki kesimde de saygısız, düşüncesiz, kültürsüz, bayağı mahluklar var. Hatta yeri gelmişken aklıma bir şey geldi. Bazı edepsiz aileler küçük erkek çocuklarını pipileri meydanda dolaştırıp, denize sokuyorlar. Kız çocuklarının edebi sakınıldığı gibi, erkek çocukların edebinin de sakınılması gerekli değil mi!.. Neymiş "oğlum erkek adam"... Sana da oğluna daaaa!.. Küçükken edep, haya öğretilmeyen veletler büyüyünce de ahlaksız, karaktersiz şahıslar olarak çıkıyor topluma! Veeee, işin ilginç boyutu da bunu yapanlar sadece açık, bikinili aileler değil; başı kapalı dindarım diye salınıp hava atan ailelerden de erkek çocuklarının edep yerini açanlar bir sürü var. İstanbul'a dönüş yolunda ise hız tahdidi 130 artı payı ile 140 olan otobanda aracımın hızını 140'a sabitlemiş vaziyette en sol şeritten bir arabayı geçerken 200 km civarında hızı olduğunu aynadan selektör yakışı ve hızla yaklaşımından anladığım araç tamponumun dibine yanaşıp korno eşliğinde beni taciz etti. Hız sınırı payı ile birlikte 140 iken hangi hakkı kendinde görerek rahatsız edersin 140 ile başka arabayı geçen adamı? Her ne konuda olursa olsun başkasını geçerli mazur görülebilecek mazereti olmadan rahatsız eden kişi insanlıktan nasibini almamıştır. Ben 16 yaşımda siyasi silahlı eylemden tutuklandım ve işkenceyle ilk o gün tanıştım. Okul başkanlığı, bölge sorumluluğu yaptım daha 18 yaşıma girmeden. Lakin, otobüse bindiğimizde, kendimizden 2 yaş büyük ayakta duruyorsa kalkıp yer verirdik. Şimdi kadın oturtmuş yanına bacak kadar veledini ben 60 yaşındayım, çocuğunu alıp kucağına bana yer vermiyor. Yaniii, görgüsüz birer 'kazma' olan bu çocukları gençleri, biz anne babalar yetiştiriyoruz. Bu Dünyada sadece bizler ve bizim veletlerimiz özel, asil ırk, ayrıcalıklı sınıf; diğer insanlar basit mahluklar. Muhsin Yazıcıoğlu çok özel biriydi benim için, helikopteri vatan hainleri tarafından düşürüldüğü günün gecesinde tehdit telefonu aldım. "reisinin başına geleni gördün, yazmaya konuşmaya devam edecek misin?" dedi. Ben de ona "edeceğim" dedim ve oturaklı bir küfür sundum ve devam ettim mücadeleme. Sloganımdır: Uyanık tek bir kişi, uyutan 100, uyuyan 100.000 kişiden kuvvetlidir. Rabbim bize bir yetenek lütfetmiş, biz ölene kadar Hak yolda irademizi beyan edeceğiz. Ardından anneciğimin vefatı. 1 sene içinde vuku bulan bu iki sevdiğimi kaybetmenin karşılığında geçirdiğim 2 ağır deprasyon sonucu bir daha düzelmemek üzere çöken sinir sistemim ve sakinleştirici ilaçları almaya başlamak zorunda kalmam. Huzur, sakinlik, saygı istiyorum, dağ başında bile rahatsız ediyorlar. 10 gün sonra Trabzon Tonya'ya gideceğim kısmetse. Lakin orada da güzelim Kadiralak yaylamızda betondan bir ev yapmış yaylanın ortasına, dış duvarına yerleştirmiş hoparlör bir zat-ı şahane, sabahtan akşama kadar kemençe müziği çalay son ses. Sanırım ben de Rosoto'daki orman içi evde kalacağum. Trabzon dönüşünde de teklif edeceğim parayı kabul ederse Kürşat kardeşim, Gökçe Ada'da geçen sene gittiğim ve çok memnun kaldığım Yayla Pansiyon'da Eylül ayı boyunca kalacağım. Bu pansiyon adanın tam ortasında dağın tepesinde tamamını Trabzon Çaykaralıların oluşturduğu Şahinkaya köyünde, rumların Dere Köyü'nün yanında. (Rumlar artık bu köyde yok, adanın bir çok köyünde var ama nedense biz yanlarına geldikten sonra köylerini boşaltıp gitmişler. Sanırım tebdili mekanda ferahlık vardır demişler. hahahay) Azıcık Gökçe Ada'yı da tanıtayım size Milli su koruma havzalarımızdan biri yer alıyor Yıldız Koyu'nda, burada balık avlamak yasak ve koskoca balıklarla birlikte yüzüyorsunuz bu koyda, triboardumu takıyorum denizin altındaki muhteşem doğayı seyredip envai çeşit balığı, ahtapotları seyrediyorum onlarla birlikte çok mutluyum. Zaten eskiden beri beni hayvanlar sever, sanırım onlara zarar vermeyen nadir insanlardan olduğum için. Ben de onlarla birlikte olmaktan mutluyum, kültürsüz, saygısız insanlarla muhatap olacağıma dağ başında yaşamak, hayvanlarla vakit geçirmek sorunlarımı, sıkıntılarımı unutturuyor. Çocukluğumdan itibaren benim de her çocuk gibi karakterim oluştu. Haksızlığa, zulme, adaletsizliğe karşı çıkmak ve zalimlerle savaşmak düsturum oldu. Kimsenin benim hakkımda ne düşündüğünün önemi harbiyesi yok benim nezdimde. Tek önemsediğim şey: Her yaptığımın ve yapma imkanım olup da yapmadığımın (yanlışları düzeltmek) hesabını tek olan birine vereceğim; O da beni ve her şeyi Yaratan ALLAH'tır. Çocukluğumdan itibaren benim de her çocuk gibi karakterim oluştu. Haksızlığa, zulme, adaletsizliğe karşı çıkmak ve zalimlerle savaşmak düsturum oldu. Kimsenin benim hakkımda ne düşündüğünün önemi harbiyesi yok benim nezdimde. Tek önemsediğim şey: Her yaptığımın ve yapma imkanım olup da yapmadığımın (yanlışları düzeltmek) hesabını tek olan birine vereceğim; O da beni ve her şeyi Yaratan ALLAH'tır. Selçuklu, Osmanlı gibi soylu ataları olan, ahi teşkilatları kurmuş Türk milletinin bugün düştüğü üzücü duruma durup hayıflanırım. Yaniiii, sözün özü insanız diye geçinen, lakin, başkasının hakkına hukukuna saygı göstermeyen hırsızı, arsızı, dolandırıcısı, sahtekarı, etrafı kirleten, topluluk grubu olduk. Biz ne vakit bu hale geldik? Nasıl bu kadar çabuk bozulduk? Yoksa, zaten içimizde mi vardı ve toplumun geneli düzgün insanlardan oluştuğu için dışımıza çıkaramadık bu bencil, sorumsuz yüzümüzü? Türkiye'ye gelen bir yabancı olsaydım nasıl tarif ederdim Türk toplumunu? Sanırım Hristiyan biri olsaydım şunu derdim: Türk eşittir Müslüman. Müslüman eşittir pislik, saygısızlık, görgüsüzlük, edepsizlik. İsterseniz 1200 sene kadar önceye götüreyim sizi ve birazcık tarih anlatayım: İslam'ın Dünya'ya ilk yayılışı İslam'ın ahlak ve ticari şeriatı ile donanmış tüccarlar tarafından olmuş. Bu dürüst Arap tacirleri gören gayrimüslimler hayranlık duymuş ve İslam'ı öğrenip severek, bile isteye Müslüman olmuş. Batı'ya yani, Anadolu ve Avrupa'ya yayılan Müslüman Türkler ise yine İslam şeriatından aldıkları hak, adalet, mazlumu korumak, zalimle mücadele ve aile, toplum içi örnek yaşantılarıyla kendilerini başta Hristiyan tebaa olmak üzere Müslüman olmayan topluluklara hayran bıraktırmışlar ve neticesinde bu gayrimüslimler de, yine bile isteye gönülden, zorlama olmaksızın Müslüman olmuşlardır. Nerede o güzel atalarımız, nerede biz. Onların tırnağına layık değiliz. Son sözüm odur ki; madem "insan" diyorsunuz başkasının hakkına saygı göstermeyen, adi, niteliksiz, kişiliksiz, karaktersiz mahluklara; o vakit HAYVAN OLMAK İSTİYORUM BEN! İbrahim Tamer
Ekleme Tarihi: 27 Temmuz 2022 - Çarşamba

Hayvan Olmak İstiyorum!..

Geçen ay kalp krizi geçirdikten sonra, her vakit yaptığımdan daha fazla gezmeye, tatil yapmaya ve dinlenmeye çalışmaya (!) gayret ediyorum imkanlarım nispetinde.

Avşa Adası'na rahmetli babamdan kalan arazimizi görmeye, tatil yapmaya ve beğenirsek oraya içinde 7-8 ay kalabileceğim bir ev yapmak için karar vermeye gittim.

Adanın sakin bir koyunda olmasına rağmen yerimiz koydaki 25 hanenin sadece 11 tanesinin burada bulunduğunu, çoğunun 70 yaşın üstündeki kişilerden müteşekkil ve sadece 5-6 ailenin denize inip yüzdüğünü müşahide ettim.

Fakat, koyumuzda denize giren 50-60 civarında insan vardı ve bunlar Avşa'nın diğer yerleşim yerlerinden geliyorlardı.. bizim koyumuzun güzel kumu ve denizi olduğundan.

Çoğu her gün tozu toprağa katarak yavaş gidip evlerimizi toz içine batırmamayı düşünmeden geliyorlar, yiyip içip zıkkımlanıyorlar ve çöplerini, şişelerini güzelim kumsalımıza bırakıp defolup gidiyorlardı. Bir kısmı ise ayılıklarında sınır tanımadan mangal yakmaya kalkışıyordu sert rüzgarlı koyumuzda. İki senedir, belediyenin de katkısıyla (kuru dev otlarımızı biçip temizlemiyor) yangın çıkıyor şirin koyumuzda, evler yanıyor.

Bu arada, Avşa Belediyesi'nin harika hizmetlerinde(!) sınır tanımadığını da belirteyim: Mesela, sivrisinekler için ilaçlama yapmıyorlar doğru dürüst. Çünkü oy yok, kalan insan yok koyumuzda nüfusa kayıtlı. Ayrıca, Avşa merkezdeki tek bedava otoparkımız da toprak. Sürekli esen rüzgarla toz bulutları oluşuyor buradan.

15 gün sonra Avşa'dan sivrisinekler ve kan emen kara sineklerin bedenimde açtığı yaralarla İstanbul'a döndüm. Üç gün önce de Sakarya'nın Kuzuluk kasabasına gittim. Resepsiyona aman oğlum sessiz sakin bir yer olsun dedim. Maalesef verdiği daire arka tarafa baktığı halde ön blokun karşısında gece yarısına kadar bangır bangır müzik çalan canlı müzikçi yerin blokların duvarlarından yankılanan sesi yüzünden kapıyı pencereyi kapatıp yatmak zorunda kaldım.

İhlas Kuzuluk Kaplıca Evleri tamamına yakını yaşlı ve hasta insanlardan oluşan, gençlerin ve çocukların pek sevmediği bir yer. Kuzuluk'un içinde yer alan dışardan havası için gelip burada ev yapan insanların da çoğu yaşlı. Lakin, hiç bir belediye başkanı bu gürültücü iş yerine yaptırım uygulamıyor. Bazı oranın yerlisi gençler de arabalarıyla ve motosikletleriyle sürat yapıp, gürültü çıkarıyor. Son senelerde Arapların da rağbet ettiği bu şirin beldeyi huzurla yaşanır hale getirmek çok basit ama, yetkililer umursamıyor.

Diğer yandan, gerek Avşa'da gerekse Kuzuluk'ta rahatsız olduğum bir konu da, kültürsüz komşularım. Gece yarısına kadar balkonunda ve çimlerin üstünde oturup yüksek sesle konuşan insanlardan bahsediyorum.

Avşa'dakiler açık saçık laikçi tiplerdi, Kuzuluk'takiler ise başı kapalı dindar kisveli insancıklardı.

Yani bu işin dindarı, dindar olmayanı yok, her iki kesimde de saygısız, düşüncesiz, kültürsüz, bayağı mahluklar var.

Hatta yeri gelmişken aklıma bir şey geldi. Bazı edepsiz aileler küçük erkek çocuklarını pipileri meydanda dolaştırıp, denize sokuyorlar. Kız çocuklarının edebi sakınıldığı gibi, erkek çocukların edebinin de sakınılması gerekli değil mi!.. Neymiş "oğlum erkek adam"... Sana da oğluna daaaa!..

Küçükken edep, haya öğretilmeyen veletler büyüyünce de ahlaksız, karaktersiz şahıslar olarak çıkıyor topluma!

Veeee, işin ilginç boyutu da bunu yapanlar sadece açık, bikinili aileler değil; başı kapalı dindarım diye salınıp hava atan ailelerden de erkek çocuklarının edep yerini açanlar bir sürü var.

İstanbul'a dönüş yolunda ise hız tahdidi 130 artı payı ile 140 olan otobanda aracımın hızını 140'a sabitlemiş vaziyette en sol şeritten bir arabayı geçerken 200 km civarında hızı olduğunu aynadan selektör yakışı ve hızla yaklaşımından anladığım araç tamponumun dibine yanaşıp korno eşliğinde beni taciz etti. Hız sınırı payı ile birlikte 140 iken hangi hakkı kendinde görerek rahatsız edersin 140 ile başka arabayı geçen adamı?

Her ne konuda olursa olsun başkasını geçerli mazur görülebilecek mazereti olmadan rahatsız eden kişi insanlıktan nasibini almamıştır.

Ben 16 yaşımda siyasi silahlı eylemden tutuklandım ve işkenceyle ilk o gün tanıştım. Okul başkanlığı, bölge sorumluluğu yaptım daha 18 yaşıma girmeden. Lakin, otobüse bindiğimizde, kendimizden 2 yaş büyük ayakta duruyorsa kalkıp yer verirdik. Şimdi kadın oturtmuş yanına bacak kadar veledini ben 60 yaşındayım, çocuğunu alıp kucağına bana yer vermiyor.

Yaniii, görgüsüz birer 'kazma' olan bu çocukları gençleri, biz anne babalar yetiştiriyoruz. Bu Dünyada sadece bizler ve bizim veletlerimiz özel, asil ırk, ayrıcalıklı sınıf; diğer insanlar basit mahluklar.

Muhsin Yazıcıoğlu çok özel biriydi benim için, helikopteri vatan hainleri tarafından düşürüldüğü günün gecesinde tehdit telefonu aldım. "reisinin başına geleni gördün, yazmaya konuşmaya devam edecek misin?" dedi. Ben de ona "edeceğim" dedim ve oturaklı bir küfür sundum ve devam ettim mücadeleme. Sloganımdır: Uyanık tek bir kişi, uyutan 100, uyuyan 100.000 kişiden kuvvetlidir. Rabbim bize bir yetenek lütfetmiş, biz ölene kadar Hak yolda irademizi beyan edeceğiz.

Ardından anneciğimin vefatı. 1 sene içinde vuku bulan bu iki sevdiğimi kaybetmenin karşılığında geçirdiğim 2 ağır deprasyon sonucu bir daha düzelmemek üzere çöken sinir sistemim ve sakinleştirici ilaçları almaya başlamak zorunda kalmam.

Huzur, sakinlik, saygı istiyorum, dağ başında bile rahatsız ediyorlar.

10 gün sonra Trabzon Tonya'ya gideceğim kısmetse. Lakin orada da güzelim Kadiralak yaylamızda betondan bir ev yapmış yaylanın ortasına, dış duvarına yerleştirmiş hoparlör bir zat-ı şahane, sabahtan akşama kadar kemençe müziği çalay son ses. Sanırım ben de Rosoto'daki orman içi evde kalacağum.

Trabzon dönüşünde de teklif edeceğim parayı kabul ederse Kürşat kardeşim, Gökçe Ada'da geçen sene gittiğim ve çok memnun kaldığım Yayla Pansiyon'da Eylül ayı boyunca kalacağım. Bu pansiyon adanın tam ortasında dağın tepesinde tamamını Trabzon Çaykaralıların oluşturduğu Şahinkaya köyünde, rumların Dere Köyü'nün yanında. (Rumlar artık bu köyde yok, adanın bir çok köyünde var ama nedense biz yanlarına geldikten sonra köylerini boşaltıp gitmişler. Sanırım tebdili mekanda ferahlık vardır demişler. hahahay)

Azıcık Gökçe Ada'yı da tanıtayım size Milli su koruma havzalarımızdan biri yer alıyor Yıldız Koyu'nda, burada balık avlamak yasak ve koskoca balıklarla birlikte yüzüyorsunuz bu koyda, triboardumu takıyorum denizin altındaki muhteşem doğayı seyredip envai çeşit balığı, ahtapotları seyrediyorum onlarla birlikte çok mutluyum. Zaten eskiden beri beni hayvanlar sever, sanırım onlara zarar vermeyen nadir insanlardan olduğum için. Ben de onlarla birlikte olmaktan mutluyum, kültürsüz, saygısız insanlarla muhatap olacağıma dağ başında yaşamak, hayvanlarla vakit geçirmek sorunlarımı, sıkıntılarımı unutturuyor.

Çocukluğumdan itibaren benim de her çocuk gibi karakterim oluştu. Haksızlığa, zulme, adaletsizliğe karşı çıkmak ve zalimlerle savaşmak düsturum oldu. Kimsenin benim hakkımda ne düşündüğünün önemi harbiyesi yok benim nezdimde. Tek önemsediğim şey: Her yaptığımın ve yapma imkanım olup da yapmadığımın (yanlışları düzeltmek) hesabını tek olan birine vereceğim; O da beni ve her şeyi Yaratan ALLAH'tır.

Çocukluğumdan itibaren benim de her çocuk gibi karakterim oluştu. Haksızlığa, zulme, adaletsizliğe karşı çıkmak ve zalimlerle savaşmak düsturum oldu. Kimsenin benim hakkımda ne düşündüğünün önemi harbiyesi yok benim nezdimde. Tek önemsediğim şey: Her yaptığımın ve yapma imkanım olup da yapmadığımın (yanlışları düzeltmek) hesabını tek olan birine vereceğim; O da beni ve her şeyi Yaratan ALLAH'tır.

Selçuklu, Osmanlı gibi soylu ataları olan, ahi teşkilatları kurmuş Türk milletinin bugün düştüğü üzücü duruma durup hayıflanırım.

Yaniiii, sözün özü insanız diye geçinen, lakin, başkasının hakkına hukukuna saygı göstermeyen hırsızı, arsızı, dolandırıcısı, sahtekarı, etrafı kirleten, topluluk grubu olduk.

Biz ne vakit bu hale geldik? Nasıl bu kadar çabuk bozulduk?

Yoksa, zaten içimizde mi vardı ve toplumun geneli düzgün insanlardan oluştuğu için dışımıza çıkaramadık bu bencil, sorumsuz yüzümüzü?

Türkiye'ye gelen bir yabancı olsaydım nasıl tarif ederdim Türk toplumunu?

Sanırım Hristiyan biri olsaydım şunu derdim: Türk eşittir Müslüman. Müslüman eşittir pislik, saygısızlık, görgüsüzlük, edepsizlik.

İsterseniz 1200 sene kadar önceye götüreyim sizi ve birazcık tarih anlatayım:

İslam'ın Dünya'ya ilk yayılışı İslam'ın ahlak ve ticari şeriatı ile donanmış tüccarlar tarafından olmuş. Bu dürüst Arap tacirleri gören gayrimüslimler hayranlık duymuş ve İslam'ı öğrenip severek, bile isteye Müslüman olmuş.

Batı'ya yani, Anadolu ve Avrupa'ya yayılan Müslüman Türkler ise yine İslam şeriatından aldıkları hak, adalet, mazlumu korumak, zalimle mücadele ve aile, toplum içi örnek yaşantılarıyla kendilerini başta Hristiyan tebaa olmak üzere Müslüman olmayan topluluklara hayran bıraktırmışlar ve neticesinde bu gayrimüslimler de, yine bile isteye gönülden, zorlama olmaksızın Müslüman olmuşlardır.

Nerede o güzel atalarımız, nerede biz. Onların tırnağına layık değiliz.

Son sözüm odur ki; madem "insan" diyorsunuz başkasının hakkına saygı göstermeyen, adi, niteliksiz, kişiliksiz, karaktersiz mahluklara; o vakit

HAYVAN OLMAK İSTİYORUM BEN!

İbrahim Tamer

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve trabzonhabermerkezi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.