Şakir Albayrak
Köşe Yazarı
Şakir Albayrak
 

Hipokrat ve Ali Bin Abbas( ?-994)

Elbette Hipokrat’ın varlığı ve büyüklüğü inkâr edilmemeli ancak bazı hakikatler de gizlenmemelidir. Tıbbın babası olarak bilinen Hipokrat, M.Ö.( 460 - 370) yaşamış bir Yunan bilginidir. İnsanlığın sağlığı ile son derece ilgilenmiştir. Buluşlar sahibidir. Buluşlarından insanlık faydalanmıştır. Bunları yok saymak bilimsel düşünüşü inkâr anlamı taşır.         Öteden beri, hep aklımı kurcalayan bir Hipokrat yemini vardır. Ben, hep bunu, Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi algılamış ve de yadırgamışımdır. Neyse ki Dr. dostlarımız arasında sohbetlere bile konu olmayan bu yeminin ne olduğunu hep merak eder dururdum. Sonunda merakım bilgime yenik düştü: Hipokrat yeminini buldum: “ Hekim Apollon Aesculapions,  Hygia Panacea Tanrı adına. And içerim, onları tanık ve şahit tutarım ki, bu andımı ve verdiğim sözü gücüm kuvvetim yettiği kadar yerine getireceğim. Bu sanatta, hocamı, babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım. Paraya ihtiyacı olursa kesemi, onunla bölüşeceğim. Öğrenmek istedikleri takdirde onun çocuklarına bu sanatı, bir ücret veya senet almaksızın öğreteceğim.  Reçetelerin örneklerini, şifahî bilgileri ve başka dersleri evlatlarına ve hekim andı içenlere öğreteceğim. Bunlardan başka bir kimseye öğretmeyeceğim.  Gücüm yettiği kadar tedavimi, hiçbir vakit kötülük için değil yardım için kullanacağım. Benden zehir isteyene zehir vermeyeceğim gibi, böyle bir hareket tarzını bile tavsiye etmeyeceğim.  Bunun gibi bir gebe kadına çocuk düşürmesi için ilaç vermeyeceğim fakat hayatımı, sanatımı tertemiz bir şekilde kullanacağım.  Bıçağımı, mesanesinde taş olan mustariplerde bile kullanmayacağım. Bunun için yerimi ehline terk edeceğim. Hangi eve girersem gireyim, hastaya yardım için gireceğim. Kasıtlı olan bütün kötülüklerden kaçınacağım. İster hür, ister köle olsun; erkek ve kadınların vücudunu kötüye kullanmaktan mazarattan sakınacağım. Gerek sanatımın icrası sırasında, gerek sanatımın dışında, insanlarla münasebette iken etrafımda olup bitenleri, görüp işittiklerimi bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım. “ Genç hekimler, loncaya alınırken günümüzde de geçerli olan fakat bazı değişikliklerin yer aldığı ünlü “Hippokrat Yemini ederlerdi. Eski Hippokrat Yemininde tıp tanrısı kabul edilen Asklepios adına yemin edilirken, yeni yeminde kutsal inançlar üzerine yemin edilmektedir. Eski yeminde çocuk düşürme eylemine kat’i bir şekilde karşı çıkılırken, yeni yeminde daha esnek bir yaklaşım vardır. Eski metinde kesinlikle çocuk düşürme eylemi içinde olmamaya yemin edilirken yeni metinde, yasal gerekler dışında çocuk düşürtmeyeceğim, denilmektedir. Eski metinde hayatımı ve sanatımı kutsal ve saf olarak saklayacağım ifadesi varken şimdiki yeminde böyle bir ifade yoktur. Hippokrates’ in ölümünden sonra Kos Adası Hekimlik Okulu’nun bütün buluşları Hippokrates’ e mal edilmiştir. Bunların tümünün değilse de önemli bir bölümünün onun buluşu olduğuna kuşku yoktur. Bazı hastalıkları, Hippokrates ilk kez tanımlamıştır. “Sopalanmış Parmaklar” adlı hastalığa “Hippokratik Parmaklar” denilmektedir. Çünkü ilk kez Hippokrates bu hastalığın tanımını yapmıştır. Diğer tanımladığı hastalıklar ise; “ akciğer kanseri”, “akciğer hastalığı”, “siyanotik kalp hastalığı” dır.”Hipokrat’ın Çalışmaları tabiatıyla gelişecek geliştirilecekti. Öyle de oldu. Ali Bin Abbas ile Hipokratın mukayeseli bilinmesi gerekirken tıbbiyelilerin-bühtan olmasın-tanıdıklarından emin değilim. Bilinmesi, gerçekten bilim dünyamızın değer ve değerlilerinin bilinmesiyle daha farklı boyutlara ulaşmamıza katkıda bulunacaktır. Bu itibarla burada, şimdilik konu edemeyeceğimiz hekimlerimizin bilinmesine ihtiyaç olduğuna inanıyorum. İlgililer,19. yüzyıl tıbbının, Batı ayarından aşağı olmayıp at başı gittikleri kanaatindedirler. Misâl icap ederse Wilhelm Röntgen ’in 1895 yılında keşfettiği x ışınını, bilim tarihinde ilk kez ,1897 Türk-Yunan savaşının yaralı gazilerinin bedenine saplanmış kurşun, şarapnel parçası ile çarpışma esnasında oluşan kırık –çıkık kemiklerin yerlerini röntgen ışınının yardımıyla tespit edip bu ışının tıpta ilk defa kullanılmasını temin eden Yüzbaşı Esad Ziya(1874-1901)dan başkası olamadı. Elbette Röntgen, x ışınını bulmak için deney yapmıyordu. Başka bir şey için deney yapıyordu. Bu esnada, Şahit olduğu bu enteresanlığı tespit ederek tescil ettirdi ancak tıbbî alanda kullanma işi, Kahraman bir Türk evladına nasip oldu. Buna rağmen 1901 yılı Nobel Fizik Ödülü’ne layık görülen, Tıbta, ilk kullanan Türk hekim olmasına rağmen.   X ışınlarını keşfetmesi sebebiyle Röntgen olmuştur.  Tıbbî sahada çalışmalarımız vasıflıydı. Verem mikrobunu keşf etme payesi atfedilen Robert koch(1834-1910), verem mikrobunun gerçek kâşifinin ölümünden 74 yıl sonra dünyaya gelmişti. Asıl kâşif, Abbas Vesim Efendiydi(-.1760)19. yüzyıla yakın olmak sadedinde hatırlatılabilir. Ali Bin Abbas( ?-994)  Hipokrat’ın bazı tezlerini tashih eden Ali Bin Abbas’ı (?_994) anmamak insafsızlık olmaz mı? Tıpta yaptığı hizmetler anılsa yeri değil midir? Kendi değerlerimizden ve değerlilerimizden habersiz yaşamak bizim sonumuzun hayırlı olmasına asla sebep olamaz. TIP İLMİNE YAPTIĞI HİZMETLER "İlim, Müminin kaybolmuş malıdır. Onu nerede bulursa alır" hadis-i şerifine uygun olarak çalışan Müslüman âlimlere, bu hadîsi-şerif büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Müslümanlar, "Bu, gâvur icadıdır, bunu düşmanlar keşfetmiştir. Ne lüzumu var" gibi bir düşünceye kapılmadan, faydalı olan her ilmi alma yoluna gitmişlerdir. İste Ali bin Abbas da, Yunan tıbbını inceleyen, onun hata ve noksanlarını düzelten, onu, İslâm âlemi tıbbıyle birleştiren İslâm bilginlerinden biridir. O, Yunanlıların, hiç bilmediği sahalarda önemli kesifler yaptı. Tıbbın yükselmesine büyük katkıda bulundu. Tecrübelerini ve deneylerini birleştirip kıymetli bir kitap vücuda getirdi. Kitabında yazdıkları bizzât kendi müşahede, tetkik ve deneyleriydi. KILCAL DAMARLAR       Kılcal kan damarları sistemini, ilk defa Ali bin Abbas keşf etti. Bu konuda, sağlam ve tutarlı görüşler ileri sürdü. Bazı araştırmacıların kılcal damarlarla ilgilenen ilk hekimin İbn-i Nefis(1213-1288)olduğu kanaatini izhar etmiş olsalar da en eski tespit, Ali Bin Abbas’a ait olan tespittir.   Hipokrat ve ondan sonrakiler, çocuğun kendi hareketleriyle ana rahminden dünyaya geldiğini kabul ederlerdi. Bu görüşü ,kökünden yıkan Ali bin Abbas’tır.    Doğum olayının, bebeğin hareketleriyle değil, rahimdeki adalelerin kasılıp gerilmesiyle gerçekleştiğini keşfetti. 1000 SENE ÖNCEKİ KANSER AMELİYATI   Ali bin Abbas’ın, onuncu yüzyılda alt karin kanserleri hakkında yazılar kaleme aldığını, hatta kanser ameliyatları yaptığını çokları bilmez. Kanser ameliyatları hakkındaki şu görüşleri oldukça enteresandır: "Doktorlar bu hususta, nadiren yardımda bulunabilir. Tümörün organdan tamamen ayrılmasına çalışılmalı, köklerinden geride bir şey kalmaması için tümörden muayyen bir mesâfe uzaklaşacak şekilde etrafı kesilmeli ve temizlenmelidir." Kanser ameliyatı, bugün de ayni şekilde yapılmaktadır. Ali bin Abbas, bugün olduğu gibi, ameliyât esnasında, yanında asistanlar bulundururdu. Asistanlardan biri haşhaş, banotu ve vik sürülmüş markos süngerini ıslatıp hastanın burnu önünde tutarken (narkoz) bir diğeri, hastanın nabzını kontrol eder, üçüncüsü de müdahalede bulunurdu. Operasyon ne geniş, ne de derin olur, bunun için azami titizlik gösterilir, bir asistan da kancalarla deriyi geriye çekerdi.         Ali Bin Abbas’ın Hipokrat’ın tezlerindeki hatayı düzeltmiş olduğu, kılcal damarlar sistemini tespit ettiği, bu günden, fazla farklı olmayan kanser ameliyatlarını ustalıkla gerçekleştirdiği bilindiği halde, adının anılmamasının sebebi acaba cehalet midir? Hasır altıcılığı zihniyeti midir? Müslüman olmamız sadedinde, bu bilim adamlarının hepsine akrabayız. Sanki bu keyfiyet, birileri tarafından gizleniyor izlenimi almaktan uzak durmaya çalışıyoruz ama nafile. Her ne sebep ise sonuç aynı. İnsanımızın, şu ya da bu şekilde, bize yakınlığı oluşmuş, geçmişteki bilginlerin başarısından haberdar edilmeleri gerektiği kanaatini taşımaktayım.    Ali Bin Abbas’ın, beni ilgilendiren tarafı, Hipokrat’ın hatalarını düzelttiği halde, kendinden bahsedilmemesi, hâlâ Hipokrat yeminine devam edilmesi keyfiyetidir. Hipokrat yemini edenler, Yeminlerine sadakatten, neden vaz geçiyorlar? Vaz geçme sebebi de Hipokrat’ın yaşantısından bir kesit mi acaba? Hiç sanmıyorum. Hipokrat’ın yemini dinî bir mana içeriyordu. Ceddinin şifa tanrısı Asklepios adına yemin ediyordu. Hekimlerin böyle bir tanrısı olamayacağına göre bu yeminin ayakları üstünde durması mümkün değildir. Herkes tanrısı adına yemin edecek se olay başka gelişir. Bugünün hekimlerinin Hipokrat’ın yeminine sadakatleri zaten imkânsız. Yemin metninden: Bu sanatta(tıbta), hocamı, babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım. Paraya ihtiyacı olursa kesemi, onunla bölüşeceğim. Öğrenmek istedikleri takdirde onun çocuklarına bu sanatı, bir ücret veya senet almaksızın öğreteceğim.  Reçetelerin örneklerini, şifahî bilgileri ve başka dersleri hocamın çocuklarına ve hekim andı içenlere öğreteceğim.” Yeminden bir metin. Bunlara uyan var mı? Diğer taraftan, Hipokrat’ın yeminine rağmen şu metin, çok enteresandır: ”İslâm kaynaklarında, ortaklaşa kaydedilen bir rivayete göre Hipokrat, İran Kisrâsı I. Erdeşîr (Pers İmparatoru I. Artaxerexes, m.ö. 465-424) tarafından bir veba salgını münasebetiyle İran’a davet edilmiş fakat önerilen yüksek ücrete rağmen o dönemde İyonya dâhil, bütün Anadolu’yu hâkimiyetleri altında tutan Persler’e hizmet etmeyi onuruna yediremediği için önce, ülkesinin düşmanlarına değil, kendi yurttaşlarına bakmakla mükellef olduğunu söyleyerek teklifi geri çevirmiştir. Bununla ilgili, Hipokrat’ın Fîrûhâ (Halep), Humus ve Dımaşk’ta bulunduğu yolundaki bir rivayet ise zamanlarında biyografi müeelifi olmaları konusunda şüphe edilmeyen(İbnü’n-Nedîm,  Mes‘ûdî,  İbnü’l-Kıftî, İbn Ebû Usaybia, ) tarafından doğrulanmamıştır. Yani İran’a gitmemiştir.   Benim çabalarımın, bir gün, kendimize sahip çıkabileceğimiz ümidiyle “Kütükteki ateşi kaşımaya çalışmak.” olduğuna inanıyorum. Kütükteki ateş kaşınırsa alevlenerek etrafa yayılıp etkisini artırır. Şakir Albayrak, Çekmeköy, 17.07.20222, 19.43
Ekleme Tarihi: 18 Temmuz 2022 - Pazartesi

Hipokrat ve Ali Bin Abbas( ?-994)

Elbette Hipokrat’ın varlığı ve büyüklüğü inkâr edilmemeli ancak bazı hakikatler de gizlenmemelidir. Tıbbın babası olarak bilinen Hipokrat, M.Ö.( 460 - 370) yaşamış bir Yunan bilginidir. İnsanlığın sağlığı ile son derece ilgilenmiştir. Buluşlar sahibidir. Buluşlarından insanlık faydalanmıştır. Bunları yok saymak bilimsel düşünüşü inkâr anlamı taşır.

        Öteden beri, hep aklımı kurcalayan bir Hipokrat yemini vardır. Ben, hep bunu, Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi algılamış ve de yadırgamışımdır. Neyse ki Dr. dostlarımız arasında sohbetlere bile konu olmayan bu yeminin ne olduğunu hep merak eder dururdum. Sonunda merakım bilgime yenik düştü: Hipokrat yeminini buldum:

“ Hekim Apollon Aesculapions,  Hygia Panacea Tanrı adına. And içerim, onları tanık ve şahit tutarım ki, bu andımı ve verdiğim sözü gücüm kuvvetim yettiği kadar yerine getireceğim.

Bu sanatta, hocamı, babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım. Paraya ihtiyacı olursa kesemi, onunla bölüşeceğim. Öğrenmek istedikleri takdirde onun çocuklarına bu sanatı, bir ücret veya senet almaksızın öğreteceğim.

 Reçetelerin örneklerini, şifahî bilgileri ve başka dersleri evlatlarına ve hekim andı içenlere öğreteceğim.

Bunlardan başka bir kimseye öğretmeyeceğim.

 Gücüm yettiği kadar tedavimi, hiçbir vakit kötülük için değil yardım için kullanacağım.

Benden zehir isteyene zehir vermeyeceğim gibi, böyle bir hareket tarzını bile tavsiye etmeyeceğim.

 Bunun gibi bir gebe kadına çocuk düşürmesi için ilaç vermeyeceğim fakat hayatımı, sanatımı tertemiz bir şekilde kullanacağım.

 Bıçağımı, mesanesinde taş olan mustariplerde bile kullanmayacağım. Bunun için yerimi ehline terk edeceğim.

Hangi eve girersem gireyim, hastaya yardım için gireceğim. Kasıtlı olan bütün kötülüklerden kaçınacağım. İster hür, ister köle olsun; erkek ve kadınların vücudunu kötüye kullanmaktan mazarattan sakınacağım. Gerek sanatımın icrası sırasında, gerek sanatımın dışında, insanlarla münasebette iken etrafımda olup bitenleri, görüp işittiklerimi bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım. “

Genç hekimler, loncaya alınırken günümüzde de geçerli olan fakat bazı değişikliklerin yer aldığı ünlü “Hippokrat Yemini ederlerdi. Eski Hippokrat Yemininde tıp tanrısı kabul edilen Asklepios adına yemin edilirken, yeni yeminde kutsal inançlar üzerine yemin edilmektedir. Eski yeminde çocuk düşürme eylemine kat’i bir şekilde karşı çıkılırken, yeni yeminde daha esnek bir yaklaşım vardır. Eski metinde kesinlikle çocuk düşürme eylemi içinde olmamaya yemin edilirken yeni metinde, yasal gerekler dışında çocuk düşürtmeyeceğim, denilmektedir. Eski metinde hayatımı ve sanatımı kutsal ve saf olarak saklayacağım ifadesi varken şimdiki yeminde böyle bir ifade yoktur. Hippokrates’ in ölümünden sonra Kos Adası Hekimlik Okulu’nun bütün buluşları Hippokrates’ e mal edilmiştir. Bunların tümünün değilse de önemli bir bölümünün onun buluşu olduğuna kuşku yoktur. Bazı hastalıkları, Hippokrates ilk kez tanımlamıştır. “Sopalanmış Parmaklar” adlı hastalığa “Hippokratik Parmaklar” denilmektedir. Çünkü ilk kez Hippokrates bu hastalığın tanımını yapmıştır. Diğer tanımladığı hastalıklar ise; “ akciğer kanseri”, “akciğer hastalığı”, “siyanotik kalp hastalığı” dır.”Hipokrat’ın Çalışmaları tabiatıyla gelişecek geliştirilecekti. Öyle de oldu.

Ali Bin Abbas ile Hipokratın mukayeseli bilinmesi gerekirken tıbbiyelilerin-bühtan olmasın-tanıdıklarından emin değilim. Bilinmesi, gerçekten bilim dünyamızın değer ve değerlilerinin bilinmesiyle daha farklı boyutlara ulaşmamıza katkıda bulunacaktır. Bu itibarla burada, şimdilik konu edemeyeceğimiz hekimlerimizin bilinmesine ihtiyaç olduğuna inanıyorum. İlgililer,19. yüzyıl tıbbının, Batı ayarından aşağı olmayıp at başı gittikleri kanaatindedirler. Misâl icap ederse Wilhelm Röntgen ’in 1895 yılında keşfettiği x ışınını, bilim tarihinde ilk kez ,1897 Türk-Yunan savaşının yaralı gazilerinin bedenine saplanmış kurşun, şarapnel parçası ile çarpışma esnasında oluşan kırık –çıkık kemiklerin yerlerini röntgen ışınının yardımıyla tespit edip bu ışının tıpta ilk defa kullanılmasını temin eden Yüzbaşı Esad Ziya(1874-1901)dan başkası olamadı. Elbette Röntgen, x ışınını bulmak için deney yapmıyordu. Başka bir şey için deney yapıyordu. Bu esnada, Şahit olduğu bu enteresanlığı tespit ederek tescil ettirdi ancak tıbbî alanda kullanma işi, Kahraman bir Türk evladına nasip oldu. Buna rağmen 1901 yılı Nobel Fizik Ödülü’ne layık görülen, Tıbta, ilk kullanan Türk hekim olmasına rağmen.   X ışınlarını keşfetmesi sebebiyle Röntgen olmuştur.

 Tıbbî sahada çalışmalarımız vasıflıydı. Verem mikrobunu keşf etme payesi atfedilen Robert koch(1834-1910), verem mikrobunun gerçek kâşifinin ölümünden 74 yıl sonra dünyaya gelmişti. Asıl kâşif, Abbas Vesim Efendiydi(-.1760)19. yüzyıla yakın olmak sadedinde hatırlatılabilir.

Ali Bin Abbas( ?-994)

 Hipokrat’ın bazı tezlerini tashih eden Ali Bin Abbas’ı (?_994) anmamak insafsızlık olmaz mı? Tıpta yaptığı hizmetler anılsa yeri değil midir? Kendi değerlerimizden ve değerlilerimizden habersiz yaşamak bizim sonumuzun hayırlı olmasına asla sebep olamaz.

TIP İLMİNE YAPTIĞI HİZMETLER

"İlim, Müminin kaybolmuş malıdır. Onu nerede bulursa alır" hadis-i şerifine uygun olarak çalışan Müslüman âlimlere, bu hadîsi-şerif büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Müslümanlar, "Bu, gâvur icadıdır, bunu düşmanlar keşfetmiştir. Ne lüzumu var" gibi bir düşünceye kapılmadan, faydalı olan her ilmi alma yoluna gitmişlerdir.

İste Ali bin Abbas da, Yunan tıbbını inceleyen, onun hata ve noksanlarını düzelten, onu, İslâm âlemi tıbbıyle birleştiren İslâm bilginlerinden biridir.

O, Yunanlıların, hiç bilmediği sahalarda önemli kesifler yaptı. Tıbbın yükselmesine büyük katkıda bulundu. Tecrübelerini ve deneylerini birleştirip kıymetli bir kitap vücuda getirdi. Kitabında yazdıkları bizzât kendi müşahede, tetkik ve deneyleriydi.

KILCAL DAMARLAR    

  Kılcal kan damarları sistemini, ilk defa Ali bin Abbas keşf etti. Bu konuda, sağlam ve tutarlı görüşler ileri sürdü. Bazı araştırmacıların kılcal damarlarla ilgilenen ilk hekimin İbn-i Nefis(1213-1288)olduğu kanaatini izhar etmiş olsalar da en eski tespit, Ali Bin Abbas’a ait olan tespittir.

  Hipokrat ve ondan sonrakiler, çocuğun kendi hareketleriyle ana rahminden dünyaya geldiğini kabul ederlerdi. Bu görüşü ,kökünden yıkan Ali bin Abbas’tır. 

  Doğum olayının, bebeğin hareketleriyle değil, rahimdeki adalelerin kasılıp gerilmesiyle gerçekleştiğini keşfetti.

1000 SENE ÖNCEKİ KANSER AMELİYATI  

Ali bin Abbas’ın, onuncu yüzyılda alt karin kanserleri hakkında yazılar kaleme aldığını, hatta kanser ameliyatları yaptığını çokları bilmez.

Kanser ameliyatları hakkındaki şu görüşleri oldukça enteresandır:

"Doktorlar bu hususta, nadiren yardımda bulunabilir. Tümörün organdan tamamen ayrılmasına çalışılmalı, köklerinden geride bir şey kalmaması için tümörden

muayyen bir mesâfe uzaklaşacak şekilde etrafı kesilmeli ve temizlenmelidir."

Kanser ameliyatı, bugün de ayni şekilde yapılmaktadır.

Ali bin Abbas, bugün olduğu gibi, ameliyât esnasında, yanında asistanlar bulundururdu. Asistanlardan biri haşhaş, banotu ve vik sürülmüş markos süngerini ıslatıp hastanın burnu önünde tutarken (narkoz) bir diğeri, hastanın nabzını kontrol eder, üçüncüsü de müdahalede bulunurdu. Operasyon ne geniş, ne de derin olur, bunun için azami titizlik gösterilir, bir asistan da kancalarla deriyi geriye çekerdi.

        Ali Bin Abbas’ın Hipokrat’ın tezlerindeki hatayı düzeltmiş olduğu, kılcal damarlar sistemini tespit ettiği, bu günden, fazla farklı olmayan kanser ameliyatlarını ustalıkla gerçekleştirdiği bilindiği halde, adının anılmamasının sebebi acaba cehalet midir? Hasır altıcılığı zihniyeti midir?

Müslüman olmamız sadedinde, bu bilim adamlarının hepsine akrabayız. Sanki bu keyfiyet, birileri tarafından gizleniyor izlenimi almaktan uzak durmaya çalışıyoruz ama nafile. Her ne sebep ise sonuç aynı. İnsanımızın, şu ya da bu şekilde, bize yakınlığı oluşmuş, geçmişteki bilginlerin başarısından haberdar edilmeleri gerektiği kanaatini taşımaktayım.

   Ali Bin Abbas’ın, beni ilgilendiren tarafı, Hipokrat’ın hatalarını düzelttiği halde, kendinden bahsedilmemesi, hâlâ Hipokrat yeminine devam edilmesi keyfiyetidir.

Hipokrat yemini edenler, Yeminlerine sadakatten, neden vaz geçiyorlar? Vaz geçme sebebi de Hipokrat’ın yaşantısından bir kesit mi acaba? Hiç sanmıyorum. Hipokrat’ın yemini dinî bir mana içeriyordu. Ceddinin şifa tanrısı Asklepios adına yemin ediyordu. Hekimlerin böyle bir tanrısı olamayacağına göre bu yeminin ayakları üstünde durması mümkün değildir. Herkes tanrısı adına yemin edecek se olay başka gelişir. Bugünün hekimlerinin Hipokrat’ın yeminine sadakatleri zaten imkânsız. Yemin metninden: Bu sanatta(tıbta), hocamı, babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım. Paraya ihtiyacı olursa kesemi, onunla bölüşeceğim. Öğrenmek istedikleri takdirde onun çocuklarına bu sanatı, bir ücret veya senet almaksızın öğreteceğim.

 Reçetelerin örneklerini, şifahî bilgileri ve başka dersleri hocamın çocuklarına ve hekim andı içenlere öğreteceğim.” Yeminden bir metin. Bunlara uyan var mı?

Diğer taraftan, Hipokrat’ın yeminine rağmen şu metin, çok enteresandır: ”İslâm kaynaklarında, ortaklaşa kaydedilen bir rivayete göre Hipokrat, İran Kisrâsı I. Erdeşîr (Pers İmparatoru I. Artaxerexes, m.ö. 465-424) tarafından bir veba salgını münasebetiyle İran’a davet edilmiş fakat önerilen yüksek ücrete rağmen o dönemde İyonya dâhil, bütün Anadolu’yu hâkimiyetleri altında tutan Persler’e hizmet etmeyi onuruna yediremediği için önce, ülkesinin düşmanlarına değil, kendi yurttaşlarına bakmakla mükellef olduğunu söyleyerek teklifi geri çevirmiştir. Bununla ilgili, Hipokrat’ın Fîrûhâ (Halep), Humus ve Dımaşk’ta bulunduğu yolundaki bir rivayet ise zamanlarında biyografi müeelifi olmaları konusunda şüphe edilmeyen(İbnü’n-Nedîm,  Mes‘ûdî,  İbnü’l-Kıftî, İbn Ebû Usaybia, ) tarafından doğrulanmamıştır. Yani İran’a gitmemiştir.

  Benim çabalarımın, bir gün, kendimize sahip çıkabileceğimiz ümidiyle “Kütükteki ateşi kaşımaya çalışmak.” olduğuna inanıyorum. Kütükteki ateş kaşınırsa alevlenerek etrafa yayılıp etkisini artırır.

Şakir Albayrak, Çekmeköy, 17.07.20222, 19.43

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve trabzonhabermerkezi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.