Av. Mehmet Süt
Köşe Yazarı
Av. Mehmet Süt
 

İmamoğlu Ekrem Üzerinden Tekerrür Eden Bir Hukuki İzahat..

İMAMOĞLU EKREM ÜZERİNDEN TEKERRÜR EDEN  BİR HUKUKİ İZAHAT.. Hukukun;  özelde ise yargı bağımsızlığının sıkça tartışıldığı bir ülkede nefes almaktayız.. İflah olmaz fena  bir huyumuz; işin daha doğrusu  müzmin bir hastalığımız var toplum olarak.. Yetkinliğimiz, akademik bilgi ve  etkinliğimiz olmadığı halde;  hukuk ve yargı erki üzerine ahkâm kesmeye milletçe  pek bayılırız.. Eski hukuk metinleri  “İcra, Teşrii ve Kazâ”diye tanımlar ve tasnif ederlerdi demokratik bir devleti ayakta tutan üç temel unsuru.. Günümüz tabiriyle; Yasama, Yürütme ve de Yargı..  İlla ki yargı. Yasama yetkisini meclis kullanır ve kanunları ihdâs eder.  Yürütme selâhiyeti ise  hükümettedir ve Cumhurbaşkanının riyasetiyle ülkeyi yönetir.. Yargının ise,  devlet yönetiminden azâde, çok mühim ve mukaddes bir görevi vardır..  Yüce Türk Milleti adına   bağımsız ve tarafsız muhakeme yapar.. Her bir ferde, her bir teşekkül ve müesseseye elzem olan ulvi adaleti temsil, tevzii ve  tecelli ettirir.. Bu üç hayati devlet erkinin yanına,  bir de dördüncü   güç  olarak  “Özgür Basın” da ilave edilir ya;  o da ayrı mesele..! Peki; o halde bu gün özgür basın ve bağımsız yargımız acaba nerde,  nasıl ve ne halde.? Yıllar var ki ,  yargı bağımsızlığı toplum gündemden hiç düşmeyen ve hep tartışılagelen en girift meseledir bu güzelim ülkede.. Otuz yıla doğru evrilen meslek hayatımın, istisnasız hiçbir döneminde  hızlı,etkin ve adil yargıya erişim arzusunun, özellikle siyasi baskı ve müdahalelerden azâde, objektif, yansız, tarafsız ve bağımsız bir adalet  talebinin kamuoyunun gündeminde olmadığı hiçbir dönem anımsamıyorum  ne yazık ki.. Bu realite de,  adli mekanizma üzerinde özellikle siyasi müdahalenin mevcudiyetine dair toplum nazarında her daim bir şüphe, endişe ve tereddüt  bulutlarının kümelenmesine  yol açmıştır.. Esasen bu şüphe  ve bu haklı endişe; yargının omuzuna yüklenen ulvi  misyonun,  velhâsıl adaleti dosdoğru, tam ve zamanında tahakkuk ettirme gayret ve mükellefiyetinin  ağır olduğu kadar, kaldırılması hayli müşkil yükü  sebebiyle de var.. Hukukla ilgili ilgisiz hemen herkesin diline pelesenk ettiği meşhur ve klişe bir tabir var: “Geciken adalet, adalet değildir.”  diye. Doğrudur.. Bir kaç gündür İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu dosyası üzerinden estirilen fırtına hukuken nasıl yorumlanmalı o halde.? Aslında bu işin  en can alıcı, nirengi noktası;  adli teşkilatımızın muhtemel bir siyasi müdahaleye maruz kalıp kalmadığı meselesidir.. Gerisi lâfu güzaftır.. Cumhurbaşkanımızın  ders müfredatlarına dahi giren; milli bir şairimizin herkesçe bilinen şiirinden, birkaç mısrayı  siyaset meydanlarında yıllar önce dillendirmesiyle estirilen fırtınada, yargı erkinin devreye sokularak ve açıkça hukuki mevzuat zorlanarak siyaseten tasfiye ve linç girişimi halen hafızalarda tazeliğini korumaktadır..  Ve maalesef bu kirli siyasi operasyonda yargı mekanizmamız maşa olarak kullanılmıştı.. Sayın Erdoğan’ı siyaseten elimine etmek gayesine matuf bu sun’i girişim ise, demokratik hukuk devlet teamülümüze ve bağımsız yargı erkimize hiç ama hiç yakışmamıştı.. Aşikar biçimde ve hukuk garabetiyle mağdur edilen  Sayın Erdoğan ise,  milletin gönlündeki yerini daha bir sağlamlaştırmıştı.. Tarihi gidişat ve siyasi seyir ise onun mağduriyetini görmüş toplum nezdinde haklı çıkarmıştı.. Şu bir kaç gündür kamuoyu, siyaset ve hukuk gündemini  hayli meşgul eden mes’eleye  geri döner isek; Sayın İmamoğlu’nun Yüksek Seçim Kurulunca iptaline karar verilen İBB seçimleri sonrasında telaffuz ettiği kelam ve ithamın gerçekte muhatabı kimdir.? Sarfettiği sabit olan  bu kelamın,  mer’i hukuk tatbikatımızdaki  yeri ve Türk Ceza Kanunu’ndaki tatbiki karşılığı nedir.? Suç teşkil ettiği iddia olunan bu isnât; hangi maksat  ve sâikle; kim yada kimlerin huzurunda ve kimleri esas ve referans alınarak söylenmiştir.? Muhakkak ki bu suallerin doğru cevabı, hukuk ilmi ve tekniğini gerektiren çok ince meselelerdir.. İlaveten sanığa isnat olunan suçun,  yasa koyucunun aramış olduğu maddi ve manevi unsurları tam olarak tezahür, tebeyyün ve teşekkül etmiş midir.? Dedik ya;  tüm bu maddi vakıalar hukuk nazariyesi ve pratiği açısından sağlıklı bir muhakemeye  ihtiyaç duyan , hukuk ilmi ve içtihadı gerektiren teknik ve hassas mes’elelerdir.. O halde bir bardak suda kopartılan bu fırtına nedir.? Açıkça itiraf etmek gerekirse,  yargı erkine ve yargıya duyulan güven eksikliğidir. Toplum nazarında, milletin mâşeri vicdanında derin izler bırakan ve  yargı erki zorlanarak, alenen vasıta kılınarak Cumhurbaşkanımıza yapılan siyasi hınç ve dezenfeksiyon girişiminin yeni bir versiyonu, mâhut ve tipik bir girişimi midir.? Yâhut ,  halen derdest-i rü’yet olan bir davada, henüz İstinâf ve Temyiz tetkikleri dahi başlamamış dumanı tütmekte olan bir yargı kararı üzerinden mağdur sosuna bulandırılmış siyasi bir kahraman modeli oluşturma girişimi midir.? Elbette ki tüm bu şüphe, endişe ve suallerin cevabını ise; evvela ve en başta  her daim muhtaç ve mecbur olduğumuz; şeksiz, hatasız ve tarafsız tatbik ve tecellisine toplum olarak daima hasret duyduğumuz yüce yargımızla birlikte, en nihayetinde  Türk Milletinin sarsılmaz irfanıyla tarihin tekerrür eden şaşmaz hükmü verecektir.. Selam ve muhabbetle.. Av.Mehmet SÜT İstanbul
Ekleme Tarihi: 22 Aralık 2022 - Perşembe

İmamoğlu Ekrem Üzerinden Tekerrür Eden Bir Hukuki İzahat..

İMAMOĞLU EKREM ÜZERİNDEN TEKERRÜR EDEN 
BİR HUKUKİ İZAHAT..

Hukukun; 
özelde ise yargı bağımsızlığının sıkça tartışıldığı bir ülkede nefes almaktayız..

İflah olmaz fena 
bir huyumuz;
işin daha doğrusu 
müzmin bir hastalığımız var toplum olarak..

Yetkinliğimiz, akademik bilgi ve  etkinliğimiz olmadığı halde; 
hukuk ve yargı erki üzerine ahkâm kesmeye milletçe 
pek bayılırız..

Eski hukuk metinleri
 “İcra, Teşrii ve Kazâ”diye tanımlar ve tasnif ederlerdi demokratik bir devleti ayakta tutan üç temel unsuru..

Günümüz tabiriyle; Yasama,
Yürütme ve de
Yargı.. 

İlla ki yargı.

Yasama yetkisini meclis kullanır ve kanunları ihdâs eder. 

Yürütme selâhiyeti ise  hükümettedir ve
Cumhurbaşkanının
riyasetiyle ülkeyi yönetir..

Yargının ise, 
devlet yönetiminden azâde,
çok mühim ve mukaddes bir görevi vardır.. 

Yüce Türk Milleti adına   bağımsız ve tarafsız muhakeme yapar..

Her bir ferde,
her bir teşekkül ve müesseseye elzem olan ulvi adaleti temsil,
tevzii ve 
tecelli ettirir..

Bu üç hayati devlet erkinin yanına, 
bir de dördüncü  
güç  olarak
 “Özgür Basın” da ilave edilir ya; 
o da ayrı mesele..!

Peki; o halde bu gün özgür basın ve bağımsız yargımız acaba nerde, 
nasıl ve ne halde.?

Yıllar var ki , 
yargı bağımsızlığı toplum gündemden hiç düşmeyen ve hep tartışılagelen en girift meseledir bu güzelim ülkede..

Otuz yıla doğru evrilen meslek hayatımın, istisnasız hiçbir döneminde 
hızlı,etkin ve adil yargıya erişim arzusunun,
özellikle siyasi baskı ve müdahalelerden azâde, objektif, yansız, tarafsız ve bağımsız bir adalet  talebinin kamuoyunun gündeminde olmadığı hiçbir dönem anımsamıyorum 
ne yazık ki..

Bu realite de, 
adli mekanizma üzerinde özellikle siyasi müdahalenin mevcudiyetine dair toplum nazarında her daim bir şüphe, endişe ve tereddüt  bulutlarının kümelenmesine 
yol açmıştır..

Esasen bu şüphe 
ve bu haklı endişe; yargının omuzuna yüklenen ulvi 
misyonun, 
velhâsıl adaleti dosdoğru, tam ve zamanında tahakkuk ettirme gayret ve mükellefiyetinin 
ağır olduğu kadar,
kaldırılması hayli müşkil yükü 
sebebiyle de var..

Hukukla ilgili ilgisiz hemen herkesin diline pelesenk ettiği meşhur ve klişe bir tabir var:

“Geciken adalet, adalet değildir.” 
diye.

Doğrudur..

Bir kaç gündür İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu dosyası üzerinden estirilen fırtına hukuken nasıl yorumlanmalı
o halde.?

Aslında bu işin 
en can alıcı,
nirengi noktası; 
adli teşkilatımızın muhtemel bir siyasi müdahaleye maruz kalıp kalmadığı meselesidir..

Gerisi lâfu güzaftır..

Cumhurbaşkanımızın 
ders müfredatlarına dahi giren;
milli bir şairimizin herkesçe bilinen şiirinden,
birkaç mısrayı 
siyaset meydanlarında yıllar önce dillendirmesiyle estirilen fırtınada, yargı erkinin devreye sokularak ve açıkça hukuki mevzuat zorlanarak siyaseten tasfiye ve linç girişimi halen hafızalarda tazeliğini korumaktadır.. 

Ve maalesef bu kirli siyasi operasyonda yargı mekanizmamız maşa olarak kullanılmıştı..

Sayın Erdoğan’ı siyaseten elimine etmek gayesine matuf bu sun’i girişim ise, demokratik hukuk devlet teamülümüze ve bağımsız yargı erkimize hiç ama hiç yakışmamıştı..

Aşikar biçimde ve hukuk garabetiyle mağdur edilen 
Sayın Erdoğan ise, 
milletin gönlündeki yerini daha bir sağlamlaştırmıştı..

Tarihi gidişat ve siyasi seyir ise onun mağduriyetini görmüş toplum nezdinde haklı çıkarmıştı..

Şu bir kaç gündür kamuoyu, siyaset ve hukuk gündemini 
hayli meşgul eden mes’eleye 
geri döner isek;
Sayın İmamoğlu’nun Yüksek Seçim Kurulunca iptaline karar verilen İBB seçimleri sonrasında telaffuz ettiği kelam ve ithamın gerçekte muhatabı kimdir.?

Sarfettiği sabit olan 
bu kelamın, 
mer’i hukuk tatbikatımızdaki 
yeri ve Türk Ceza Kanunu’ndaki tatbiki karşılığı nedir.?

Suç teşkil ettiği iddia olunan bu isnât;
hangi maksat 
ve sâikle;
kim yada kimlerin huzurunda ve kimleri esas ve referans alınarak söylenmiştir.?

Muhakkak ki bu suallerin doğru cevabı, hukuk ilmi ve tekniğini gerektiren çok ince meselelerdir..

İlaveten sanığa isnat olunan suçun, 
yasa koyucunun aramış olduğu maddi ve manevi unsurları tam olarak tezahür, tebeyyün ve teşekkül etmiş midir.?

Dedik ya; 
tüm bu maddi vakıalar hukuk nazariyesi ve pratiği açısından sağlıklı bir muhakemeye 
ihtiyaç duyan ,
hukuk ilmi ve içtihadı gerektiren teknik ve hassas mes’elelerdir..

O halde bir bardak suda kopartılan bu fırtına nedir.?

Açıkça itiraf etmek gerekirse, 
yargı erkine ve yargıya duyulan güven eksikliğidir.

Toplum nazarında, milletin mâşeri vicdanında derin izler bırakan ve 
yargı erki zorlanarak, alenen vasıta kılınarak Cumhurbaşkanımıza yapılan siyasi hınç ve dezenfeksiyon girişiminin yeni bir versiyonu,
mâhut ve tipik bir girişimi midir.?

Yâhut , 
halen derdest-i rü’yet olan bir davada,
henüz İstinâf ve Temyiz tetkikleri dahi başlamamış dumanı tütmekte olan bir yargı kararı üzerinden mağdur sosuna bulandırılmış siyasi bir kahraman modeli oluşturma girişimi midir.?

Elbette ki tüm bu şüphe, endişe ve suallerin cevabını ise; evvela ve en başta 
her daim muhtaç ve mecbur olduğumuz;
şeksiz, hatasız ve tarafsız tatbik ve tecellisine toplum olarak daima hasret duyduğumuz yüce yargımızla birlikte,
en nihayetinde 
Türk Milletinin sarsılmaz irfanıyla tarihin tekerrür eden şaşmaz hükmü verecektir..

Selam ve muhabbetle..

Av.Mehmet SÜT
İstanbul

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve trabzonhabermerkezi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.